Dünya Kahvelerinin Atası Türk Kahvesi
Dünya kahvelerinin Atası Türk Kahvesi...
Avrupa’da henüz hiçbir kahve türü tanınmıyorken Türk kahvesi, Almanya sokaklarında pişiriliyordu. Kahvenin Almanya’dan Avrupa’ya yayılışını Dr. Latif Çelik, ‘Türk Kahvesinin Almanya’daki 300 Yıllık Yolculuğu’ isimli eserinde anlattı.
Tarihçi Dr. Latif Çelik’e göre kahve bize Yemen’den geldi ama Avrupa’ya biz götürdük. Çünkü biz kahveyi pişirme, servis etme ve sunum yapma özelliklerimizi kattık, yani kalbimizi koyduk kahveye. Tarihi gerçeği olan bir kültüre Almanlar çok saygı gösteriyor.
Dünyada kültürel yönü de bulunan nadir kahveler konumundaki Türk kahvesi, bundan 300 yıl önce Avrupa’nın kahve ile tanışmasına vesile olmuştu. Avrupa’da henüz Espresso, Capuccino ve Late Maciato gibi kahveler bilinmiyorken, Türk kahvesi Almanya’nın kapılarını çalmıştı. Bugün Avrupa’nın meşhur kahvelerinin dedesinin-atasının Türk kahvesi olduğu söyleyen Dr. Latif Çelik, Türk kahvesinin Almanya’dan Avrupa’ya yayılışını ‘Türk Kahvesinin Almanya’daki 300 Yıllık Yolculuğu’ isimli kitabında ele aldı.
Güney Almanya’da yayınlanan bir Alman gazetesinde bir Yunanlı arkadaş açıklamalarında, “250 yıl önce kahveyi Almanya’ya Balkanlar’dan biz Yunanlılar getirdik” diyordu. Bu alanda bilimsel çalışmalarda bulunan bir kültür tarihçisi olarak gazetenin verdiği bilgiler bana biraz garip geldi.
Tabi, aslında özet olarak şöyle ifade edebilirim. 1683 İkinci Viyana Kuşatması sırasında esir düşen askerler vesilesi ile Almanya ve Avrupa kahve ile tanıştı.
Kale önlerine gelen devasa askeri gücün mutfaklarında savaş anında bile kuşatma boyunca kahve yapılıyordu. Bir anda ani bir kararla geri çekilen Osmanlı ordusu ardında çuvallarca kahve bırakmıştı. Yani esasında Avrupalılar için savaşın ganimeti; silah, çadır, bayrak, mutfak malzemesinin yanı sıra kahveydi.
Türk şehirlerine gelen gezginler bunun bir Türk içeceği olduğunu biliyorlardı elbette. Ancak keyif veren bu içeceğin nasıl yapıldığı konusunda bir fikirleri yoktu. Bunun çözümü de işte bu bahsettiğimiz esirler vesilesi ile oldu. Çünkü önemli sayıda Osmanlı askeri de esir olarak kamplara gönderilmişti.
Viyana kuşatması sırasında kahve Avrupa’ya taşındı dedik ama halka açık meydanlarda pişirilmesi için biraz zaman gerekti. Çünkü o yıllarda kilisenin hâkimiyeti söz konusuydu. En sonunda Karakoyunlu Mehmet Sadullah Paşa’nın şehrin ortasındaki Dom Kilisesi’nin önünde kahve yapmasına müsaade ediliyor. Tabi buradan geçen halk da kahveyi tadabiliyor.
Sadullah Paşa’nın yanına bir Alman çırak olarak giriyor. Birkaç ayda işi öğreniyor ve belediyeye kendi kahvesini açmak için başvuruda bulunuyor. Ancak belediye yetkilileri aldığı eğitimi yeterli bulmuyor. Ona eğer gerçekten bu işi yapması gerekiyorsa Türk topraklarında eğitim görmesi gerektiğini söylüyorlar.
Alman genç geliyor. Saraybosna’da 3 yıl bir Türk kahvecinin yanında kalıp beratını da aldıktan sonra Almanya’nın Würzburg bölgesine geri dönüyor. Almanya’da ilk kahve bu vesileyle bu genç tarafından bugünkü ‘Franziskaner Kilisesi’nin arkasında kalan arsada ‘Kaffe Elhamra’ adı ile açılıyor.
Burası aynı zamanda sosyetenin de buluşma noktası oluyor. Asırlar boyunca aynı yerde hizmet veren kahve, 1943’teki Amerika bombardımanında yerle bir oluyor.Kahve kültürü öncelikle biraz konuşmak, sohbet etmek ve gülümseyerek ‘oh be’ demektir. Tarihi gerçeği olan bir kültüre inanın Almanlar bizimkilerden daha çok saygı gösteriyor. Türk restoranı işletip de ‘yemeğin üstüne size bir Alman kahvesi ya da İtalyan espressosu’ vereyim diyen bir işletme sahibine sitem etmeye hakkınız var. Bu kültür hepimizin. İnsanlar idealleri, toplumlar kültürü ile yaşar.
Türk kahvesi Almanya’ya giren ilk kahve. Bir de Alman turistlerin Türkiye’de içtiği kahveyi Almanya’daki işletmelerden de istemesi kahvenin tercihi yüksek bir trend olarak devam etmesini sağlıyor.